Yoga Nedir?

Yoga

Sağlıklı mısınız? Ruh, zihin ve beden dengeniz yerinde mi? Cevap evet ise, mutlu olmanız gerekir. Fakat, kaç kişi, bu sorulara sınırlamaksızın, gerçekten evet cevabını verebilir?
İnsanın, günümüzde doğadan uzaklaşıp kendini kente hapsettiğini hepimiz biliyoruz. Ayrıca içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik şartlar onu giderek artan bedensel ve zihinsel gerginliklerle de karşı karşıya bırakır. Bu gerginlikler bir müddet sonra insanın, ruhsal, zihinsel ve bedensel faaliyetlerini de etkilemeye başlar. Bunun sonucu kişide zihinsel bulanıklık, sinirlilik, psikosomatik rahatsızlıklar, bedensel çöküntüler, başarısızlık, güvensizlik, çevre ile uyumsuzluk ve daha birçok durumlar ortaya çıkar. Zamanla insan yaşama sevincini kaybeder ve mutsuz bir kişi olur. Stresin yarattığı bu durumdan kurtulmak ve rahatlamak için alkole, sigaraya, uyuşturucu maddelere ve uyku ilaçlarına başvurur. Onların vereceği geçici rahatlıkla avunmaya çalışır. Bu yanlış davranış kişiyi daha da çok yıpratır.

Peki insan, sinir sistemini bu gerginliklerden nasıl temizleyecektir? Kaybettiği sağlığını ve mutluluğunu nasıl geri getirecektir? Bunun için izlemesi gereken yol nedir? Bu soruların cevabını bir doğu felsefesi olan YOGA bize anlatmaktadır.

Yoga Nedir?
Yoga, binlerce yıl önce Hindistan’da ortaya çıkmış bir felsefe, bir yaşam bilimidir. Yoga sözcüğü Sanskritçe “birleştirmek veya bütünleşmek” anlamına gelir. Bu felsefeyi uygulayan kişiye de “Yogi” denir. Yoga, bedeni, zihni ve ruhu tamamen eğiten, huzur veren ve kişinin kendini tanımasını sağlayan, dünyadaki en eski kişisel gelişim metodudur.

Yoga’nın mevcudiyetine ilişkin en eski arkeolojik bulgular, M.Ö. 3000 yıllarına kadar gider. İndus vadisinde yapılan kazılarda ortaya çıkartılan bazı taş mühürlerde yoga duruşlarını gösteren figürlere rastlanmıştır.
Yoga’dan ilk kez, M.Ö. 2500 yıllarına ait kutsal yazılar olan Veda’larda bahsedilmektedir. Ancak Veda’ların son kısımlarını oluşturan Upanişad’lar Yoga öğretisinin ve Vedanta felsefesinin temellerini oluşturmaktadır. Vedanta’nın ana fikri şu şekilde belirtilir: Bir tek mutlak gerçek ve bilinç vardır; o da bütün evrenin temeli olan Brahman’dır. (Tanrı’dır)

Yoga insana kendi benliğini tanımasını, dengede tutmasını öğretir.Yaşam daha derinlemesine yaşanır. Çektiğimiz anlamsız acılar, Yoga sayesinde yerini evrensel uyuma bırakır. Yogayla uğraşan insan, kendi “özünün” farkındalığını yaşar. Ve kendini evrendeki her şeye çok daha yakın hisseder. Canlı, cansız her şeye daha derin bir sevgi duyar. Onlarla bütünleşir. Yoga, mutlu ve aydınlık bir insan olmanın yöntemidir. Yoga bir din değildir. İnsanları fiziksel, zihinsel ve ruhsal disiplin yoluyla mutluluğa, başarıya ve “aydınlanma”ya ulaştırmayı amaçlayan bir felsefedir.

Yoga, uzun süreli eğitim gerektiren bir yoldur. Ancak bir yol göstericinin (Yogi’nin) rehberliğinde öğrenilir. M.Ö. 3. yüzyılda yaşamış olan Patanjali, Yoga Sutra’larında, Yoga’nın 8 basamaktan oluştuğunu söyler. Bunlar:

1. Yama – Ahlaksal kurallara uymayı öğretir. Şiddeti, hırsızlığı, açgözlülüğü, kişinin kendi nefsine hakim olamayışını yasaklar.
2. Niyama – Öz disiplini öğretir. Saflığı, sadeliği ve çalışmayı hedefler.
3. Asana – Belirli pozisyonlardaki vücut egzersizleridir.
4. Pranayama – Belirli ritmlerde nefes alıp vermeyi öğretir.
5. Pratyahara – Duyguları kontrol etmeyi sağlar.
6. Dharana – Belli bir fikir üzerinde konsantre olmayı öğretir.
7. Dhayana – Meditasyon. Düşünce.
8. Samadhi – Meditasyonun ulaşacağı son hedef olup; beden ve duyular dinlenirken, aklın ve ruhun uyanık kalması. Üstün bilince erişme halidir.

değişik yoga türleri

Yoga’nın birçok türleri vardır. Fakat bunlar içinde en çok bilinenleri Karma Yoga, Bhakti Yoga, Jnana Yoga, Hatha Yoga ve Raja Yoga’dır. Her bir yoga türü birbirlerinden birşeyler almıştır. Tüm yoga türleri sonuç olarak, aynı amaca (Brahman, yani Tanrı ile birleşmeye, bütünleşmeye) yöneliktir. Şimdi bu Yoga türlerini tanıyalım.

1. Karma Yoga: Eylem Yogasıdır. Esas olarak dışa dönük insanlar tarafından tercih edilmiştir. Hiç bir kazanç ya da ödül beklemeksizin, kişiye, kendi çıkarını düşünmeden hareket etmeyi öğreterek, kalbi arıtmaktır. Kendinizi yaptığınız eylemlerin sonuçlarından ayırarak, eylemleri Tanrıya adama sayesinde, benliği yüceltmeyi öğretir.

2. Bhakti Yoga: Özellikle duygusal bir tabiatı gerektiren, bağlılık yoludur. Bhakti yogi, bilhassa sevginin gücü ile güdülenmiştir. Her şeyi Tanrı sevgisinin tezahürü olarak görür. Dua ve ibadet yoluyla kendisini Tanrı’ya teslim eder. Duygularına yön verip, onları koşulsuz sevgi ve bağlılık yoluna çevirir.

3. Jnana Yoga: Bilgi ve bilgelik yoludur. En zor yoldur ve irade ve aklın muazzam kuvvetini ister. Jnana Yogi, Vedanta felsefesini öğrenerek zihnini, kendi niteliğini inceleyip araştırmak üzere kullanır.Tıpkı bir bardağın içindeki ve dışındaki alanları farklı algılamamız gibi, kendimizi de Tanrı’dan ayrıymış gibi algılarız. Jnana Yoga, bu yolun takipçilerine, direkt olarak bardağın kırılması ve bilgisizlik örtüsünün kalkmasıyla, Tanrı ile bütünlüğün deneyimlenmesi için yol gösterir. Jnana Yoga uygulanmasından önce, diğer yoga türlerinin öğrettiği bilgilerin kesinlikle tamamlanmış olması gerekir. Bencillikten vazgeçme,Tanrı sevgisi, bedenin ve zihnin gücü, insanın kendisini bilmesi olmaksızın, bu yolda başarıya ulaşılamaz.

4. Hatha Yoga: Batı dünyasının en çok bildiği Yoga türüdür. Hatha Yoga’nın temel özelliği beden yoluyla zihni etkilemektir. Hatha Yoga üç ana bölümden oluşur. Bunlar Asanalar (Duruşlar), Pranayama (Nefes egzersizleri) ve Savasana (Gevşeme). Duruş, nefes alıp verme ve yoğunlaşma (konsantrasyon) üzerine kurulmuş olan Hatha Yoga öğretisi, bedenle zihnin birlikteliğini, bütünselliğini içerir. Hatha Yoga’nın hareketleri dikkatli ve bilinçli bir biçimde uygulandığı zaman, insana pek çok yarar sağlar. Omurga ve eklemler esnek kalır. Özellikle romatizma, kireçlenme, sindirim bozuklukları, damar sertliği, dolaşım bozuklukları gibi çağdaş hastalıklar önlenir. Doğru ve düzenli alıp verilen nefesler bizi nefes darlığından, astımdan korur. Kan dolaşımı normale döner. Ayrıca beyin ve sinir sistemi olumlu olarak etkilenir. Gevşeme egzersizi ise, hareket ve nefes çalışmalarından sonra yapılır. Kaslar gevşek bırakıldığı zaman, zihin de rahatlar. Kişi tam bir huzur ve sükunete kavuşur. Gevşeme uykusuzluğun, sinirsel rahatsızlığın, yorgunluğun ve gerginliğin giderilmesinde çok etkili bir metoddur. Batı dünyasında yapılan birçok tıp araştırmaları, yoga egzersizlerinin insan sağlığı üzerindeki etkilerini doğrulamıştır. Ayrıca yoga, bugün bir psikoterapi aracı olarak da kullanılmaktadır.

5. Raja Yoga: Yoga türleri içinde en seçkin olanıdır. Hatha Yoga uygulamaları kişiyi Raja Yoga’ya hazırlar. Çünkü Hatha Yoga, bedene ruhun egemenliğinin kurulması, kontrolun sağlanması ve böylece daha üstün bilinç merkezlerine ulaşılması için bir araçtır. Raja Yoga bu hazırlıktan sonra insanın “Gerçek Varlığını” ben’ini, ruhunu tanıması ve onu zihin ve beden üzerinde egemen kılmasını amaçlar. Raja Yoga, içimizdeki Tanrısal gücü tanımamızı ve onun içimizdeki ve dışımızdaki dünyaya efendilik etmesini sağlar. Raja Yoga insanı, Tanrısal sevgi, Tanrısal güç, Tanrısal bilgelikle dolu ve Tanrısal alevin bir parçası olarak görür.
——————–
yoganın tarihi

Aslında kimse Yoga’nın başlangıç tarihini bilmemektedir. Yoga’nın kökü, yazılı tarihin gerisine uzanır. Hatta, Yoga’nın insanlık tarihi kadar eski olduğu söylenir.Yoga’ya ail elimizdeki en eski belge, yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkartılan ve üzerinde Yoga yapan insan figürleri bulunan 5,000 yıllık mühürlerdir.
Yoga ile aşina olmayanlarımız genellikle Hindu dininin bir uzantısı olarak görür ve bilmeden pagan bir ritüelin bir parçası olmaktan çekindiği için Yoga’dan uzak durur. Ancak, Yoga bir din değildir! Aslında, Yoga tarihinin bu kadar eskiye dayanması da Yoga’nın bir din olmadığının en kesin kanıtıdır. Çünkü Yoga, bilinen tüm dinlerden (Hinduizm dahil!) daha önce başlamış bir felsefedir.

Yazının bulunmasından sonra da, bilgiler ağızdan ağıza öğretmenden öğrenciye aktarıldığından, malesef bu eski zaman diliminden geriye elimizde sadece bazı vecizeler kalmıştır. Onlar da mistik deneyimi olmayan öğrenciye bir şey ifade etmeyecek küçük notlardır. İşte bu nedenle, önemli alimler bu metinleri çok kereler tefsir etmiştir.

Veda düşünce sistemi:

Aşağıda, Kaşmir’de 10. yy’da yaşamış olan Abhinavagupta adındaki büyük bir öğretmenin yazmış olduğu ve yine bir Yoga ustası olan Lakshmanjoo’nun yorumladığı, bilinç durumlarını gizleyen kılıfların dönüştürülmesi ilkelerini bulabilirsiniz:

Bilinç Durumu Kılıf
Uyanış Safhası (1)Fiziksel Beden ve Madde dünyası
Hayal safhası (2)Nefes gibi önemli güçler
(3)Akıl
(4)Anlama Yeteneği
Derin Uyku safhası (5)Sonsuz Saadet

Veda’cılar madde dünyasının bu beş kılıf içinde ifade edildiğine, bir ilüzyon olduğundan bir gün sona ereceğine ve uygulayıcının onun büyüleyici araçlarını reddetmeyi denemesi gerektiğine inanır. Uygulayıcı, sürekli olarak “ben değilim” diyerek kendini dünyadaki bağlılıklarından soyutlar; bir başka deyişle, gerçek, sonsuz ve değişmez olan gerçek kendisi (ruhsal benliği) kalana dek, “Ben bir anne değilim, ben bir baba değilim, ben bir çocuk değilim, Ben bu ego değilim, Ben bu akıl değilim” der.

Patanjali’nin düşünce sistemi (Klasik Yoga):

Yoga’nın en büyük klasik metinlerinden biri, MÖ 3. yy ile MS 3. yy arasında bir tarihte yaşamış olan alim Patanjali tarafından yazılmıştır. Patanjali’nin, o zamanlar insanların uyguladığı farklı Yoga tekniklerini ve teorilerini gözlemleyip organize ederek ve kendi Yoga Sutra’sında toplayarak büyük katkıları olmuştur.

Klasik Yoga olarak tarif edilen bu sistemin sekiz bölümü vardır. Bu sekiz bölüm fiziksel ve ruhsal bedenlerdeki sekiz bilinç aşamasını veya farkındalık durumunu temsil etmektedir.
——————–
yoganın felsefesi

Yoga binlerce yıl önce, Hindistan’da ortaya çıkmış bir sistemdir. Bu sistemi her isteyen uygulayabilir; özel giysilere, aletlere ihtiyacınız yoktur. Sadece yere serebileceğiniz seccade büyüklüğünde bir örtüye (yüzümüzü bazı pozlarda yere koyacağımızdan yere örtü koymak daha hijyeniktir.) ve özdisipline ihtiyaç vardır.
Yoga yapan kişilere yogi adı verilir. (Bayanlara yogini denir.) Eski zamanlardaki büyük yogi’ler insanın çevresiyle uyumlu yaşayabilmesi için, öncelikle kendisiyle uyumlu yaşaması gerektiğini bu nedenle de insan doğasının tam olarak anlaşılabilmesinin önemli olduğunu söylemişlerdir. Büyük yogiler insanı farklı bedenlerde incelemektedir.

Yoga kelime anlamıyla birleşmek demektir. Yoga’da amaç, fiziksel, ruhsal ve zihinsel bedenlerimizin birleşmesiyle “Tanrı Bilinci”‘ne erişmektir. İşte bu Tanrı Bilincine ermek, meditasyon çalışmalarının son aşaması olan Samadhi’dir.

Peki, Yoga yolunda olan herkesin amacı Samadhi’ye ermek mi olmalıdır? Elbette ki hayır.
Bhagavat Gita, Yoga yapan dört öğrenci tipinden bahseder;

Acı çeken kişi; dinmeyen bir acıyı dindirmeyi amaçlayan öğrencilerdir. Bu acı fiziksel bedenin bir yerinde incinme, ağrı olabileceği gibi, zihinsel de olabilir.
Dünya nimetlerini arayan kişi; sağlık ve başarı için bir strateji geliştirmeyi hedefleyen öğrencilerdir. Burada amaç, bir strateji bularak dünya nimetlerinden azami fayda sağlamaktır.
Bilgi arayan kişi; bütünlüğe ulaşma arzusu duyan öğrencilerdir.
Bilge adam; büyük Yogilerdir.
Siz, bu öğrenci tiplerinden herhangi birine uyuyor olabilirsiniz. Niye ben diğer öğrenci tipi değilim diye düşünerek kuruntuya kapılmanın gereği yoktur. Herkesin hayattaki hedefi farklıdır ama ne olursa olsun tüm hedefler eşit derecede mükemmeldir. Bilmenizi isterim ki, Yoga yolu herkese açıktır. Yogayı dileyen herkes dilediği nedenlerden ötürü yapmaya başlayabilir ve istediği anda yapmaktan vazgeçebilir. Yoga kimsenin ya da hiç bir kuruluşun tekelinde değildir.
——————–
gurular

Bir Yoga öğrencisinin bir Gurusu olmalı mıdır? Swami Sivananda’ya göre, evet olmalıdır. Guru, öğrenciyi yönlendirir, kendisi de aynı yollardan geçmiş olduğu için öğrenciye yol gösterir. Yine de pek çok öğrenci, başlangıçta, kendi başlarına Yoga’yı yapmaya başlamakta, ancak bir öğretmen ihtiyacı hissettikleri zaman bir arayışa girmektedir. Önemli olan doğru guru’yu bulabilmektir. Doğru gurunun kim olduğu konusundaki kriterleri yine Swami Sivenanda’dan alalım:
Gurunun,

varlığıyla huzur buluyorsanız,
Söylevleri size ilham veriyorsa,
Şüphelerinizi ortadan kaldırabiliyorsa,
Açgözlülükten, öfkeden ve şehvetten arınmışsa,
kendini beğenmiş değilse, sevgi doluysa ve ben-merkezci değilse,
sizin inançlarınıza saygı gösteriyorsa ve öğretisiyle size “sizin” inandığınız noktadan yardımcı oluyorsa,
Yanında ruhsallığını hissediyorsanız … o kişiyi gurunuz olarak kabul edin.
Peki bir guru için doğru öğrencide neler olmalıdır?

Öğrenci,

doğru anlama yetisine sahip,
dünyevi herşeye karşı bağımlı olmama etiğini geliştirmiş,
berrak bir zihne sahip,
duyuları üzerinde hakimiyet sağlamış,
temel tutkulardan uzaklaşmış,
Guru’suna inancı olan,
Mutlak’a kendini adamış … olmalıdır.
——————–
Dattatreya

Kadim Hint metinlerinde anlatılan ve Tanrı Bilincine ermiş 2 başlı, 3 kafalı ve 6 elli olan Dattatreya’nın gurusu sadece ruhtur(Atman’dır). Kendisine başka bir gurusu olup olmadığı sorulduğunda, bilgeliği öğrendiği 24 ayrı gurusu daha olduğunu söylemiştir. Aşağıda gurularından birkaç örnek vermek isterim:
Dattatreya der ki;

Toprak: Topraktan sabrı ve insanlara iyi davranmayı öğrendim. İnsanlar toprağa çeşitli hasarlar verir, onu yaralarlar ama toprak yine de ağaçlar ve besinler vererek insanları besler.
Su: Sudan saflığı öğrendim. Tıpkı insanları temizleyen saf su gibi, bir usta da saftır. Kendini beğenmişlikten, şehvetten, egoizmden, öfkeden, açgözlülükten, vb özelliklerden arınmıştır ve çevresindeki herkesi de saflaştırır.
Hava: Hava her zaman nesneler arasında gezinir ama nesnelere hiç bir zaman bağlanmaz. Havadan, dünyadaki insanlarla birlikte olduğum halde hiç bir şeye bağlanmamayı öğrendim. (Burada Dattatreya’nın Yoga felsefesindeki iki karşıt görüşten birini desteklediğini görüyoruz. Görüşlerden birine göre, bir Yogi kendini arındırmak ve saf kalabilmek için dünyadan el etek çekmeli, toplumsal hayattan uzaklaşılmalıdır, Tanrı Bilincine ulaşmanın yolu budur. İkinci görüşe göre ise Tanrı bilincine bulunduğunuz yerde de varabilirsiniz. Çünkü bu görüşe göre makrokozmosta olan herşey mikrokozmosta (yani bedenimizde) mevcuttur. Bu nedenle, ruhsal yolda arayışımızda, Himalayalara ya da dünyanın öbür ucuna gitmemize gerek yoktur. Burada olan her yerdedir, burada olmayan ise hiç bir yerdedir.)
Ateş: Tıpkı ateşin ışığının parlak oluşu gibi, usta da bilgi ve arınmayla parlamalıdır.
Gök (boşluk): Hava, yıldızlar, bulutlar vb herşey göktedir ama gökyüzü hiçbiriyle bir ilişki içinde değildir. Gökten, Ruhun (Atman’ın) herşeyi kapladığını ama hiç bir nesneyle bir ilişkisinin olmadığını öğrendim.
Ay: Ay her zaman tam ve mükemmeldir, ama dünyanın gölgesi üzerine düştüğünden büyüklüğü azalır/ çoğalır gibi görünür. İşte ben aydan, ruhun (Atman’ın) her zaman mükemmel ve değişmez (mutlak) olduğunu sadece sınırlı bedenlerden (upadhis) dolayı üzerine gölge düştüğünü anladım.
Güneş: Güneşin farklı bardaklarda farklı renklerde yansıması gibi, akıl yoluyla yansıtılan bedenlerden dolayı Brahman da farklı gözükür.
Güvercin: Bir kişi birkaç güvercin yavrusu üzerine bir ağ atıp yakalamıştı. Anne güvercin yavrularına o kadar bağlıydı ki, yaşayıp yaşamayacağını umursamadı, ve ağa düşerek o da yakalandı. Baba güvercinse anne güvercine çok bağlıydı. Böylece o da ağa atlayarak yakalandı. Güvercinlerden, bağlılığın köleliğin nedeni olduğunu öğrendim.
Piton yılanı: Bir piton avı için hareket etmez. Bulunduğu yerde kalarak önüne gelen yiyecekle memnun olur. Ben pitondan, yemeğe dikkatimi vermemeyi ve ne yiyebilirsem onunla mutlu olabilmeyi öğrendim.
Okyanus: Tıpkı yüzlerce nehir döküldüğü halde hareketsiz kalan bir okyanus gibi, bilge adam da tüm baştan çıkarıcı şeyler, zorluklar ve problemler arasında hareket etmeden durmalıdır.
Balarısı: Balarısının çiçek çiçek dolaşarak bal yapması ve balını tek bir çiçeğin özünden yapmaması gibi, ben de her evden azar azar yemek alır ve açlığımı dindiririm. Hiç bir eve yük olmam. (Burada Hindistan’da olan bir gelenek gereği, Tanrı’yı arayan dervişler yemek pişirmezler. Yollarının üzerindeki evlere uğrayarak, açlıklarını giderirler. Hiç bir derviş bir sonraki öğünde ne yiyeceğini bilemez (ve umursamaz) ve bu da özgürlüğünün bir parçasıdır. Evlerde ise gelebilecek dervişler için bir parça yiyecek kenara mutlaka konur. Çünkü bir dervişin eve gelmesi bir onurdur.)
Bal toplayıcı: Arılar büyük bir özveriyle bal yaparlar ama bir bal toplayıcı gelir ve yaptıkları balı alır gider. İşte aynı şekilde, insanlar da dünyevi servetlerini elde etmek için büyük bir özveriyle çalışırlar ama ölüm meleği onları almaya geldiğinde herşeylerini bir çırpıda bırakarak gitmek zorunda kalırlar. (Bizim “dünya malı dünyada kalır” atasözümüz gibi)
Balık: Bir balığın oltanın ucundaki yemi yiyerek yakalanması gibi, tat organının hakimiyeti ele geçirmesine izin veren kişi de özgürlüğünü kaybederek mahvolur. Yemeğe karşı olan açgözlülük öldürülmelidir.
Örümcek: Örümcek ağzından uzun iplikler çıkarır ve ağ yapar. Kendi yapımı olan ağın içinde durarak kendi başını derde sokar. Aynı şekilde kendi fikirlerinden bir ağ yapmış kişi de o fikirlerle kendi kafasını karıştırır. Bilge kişi tüm dünyevi düşünceleri bırakarak sadece Brahman’ı düşünmelidir.
——————–
Visvamitra

Yoga yapma sebepleriyle ilgili daha önce sizlerle bir kaç görüş paylaşmıştım. Kişi farklı sebeplerle yogaya başlayabilir, hangi sebeple başladığının önemi yoktur. Önemli olan, başladıktan sonra şaşmaz ve değişmez bir şekilde, bahaneler aramadan ve tek noktaya odaklı bir zihinle, uygulamaya devam etmesidir. Böylece, başlangıç noktası her ne olursa olsun, amacına ulaşacaktır.

Bu yol üzerinde de kişi bir çok engelle karşılaşmaktadır. Bunlar dışsal engeller olabileceği gibi (ailenin karşı çıkması, guru bulunamaması, kitapların okunamaması gibi) aslında genellikle içseldir. Çünkü yapılan ruhsal çalışma (sadhana) içsel bir çalışmadır ve temel hatları öğrendikten sonra, iç huzurunuz ve disiplininiz olduğu sürece, dışsal fazla bir şeye ihtiyaç duyacağınız bir çalışma değildir.

İşte bugün size bununla ilgili bir hikayeyi anlatmak istiyorum.

Visvamitra’nın hikayesi

“Hindistan’da Visvamitra isminde bir kral bir gün av sonrası askerleriyle birlikte dağda dolaşırken yorulur ve yolun ilerisinde bir mağara görür. Mağaranın içinde, büyük bir yogi (yedi büyük Rişi’den (Gören) biri olan Vazişta), öğrencileri ve bir inek vardır. Vazişta ayağa kalkar ve kralı selamlar. Sonra, Vazişta, Kamadenu isminde bir ineği çağırır ve kral ve inek adamlarının her tür yiyecek vs ihtiyaçlarını yerine getirir. Bu inek arzuları yerine getiren inektir ve kral ve adamları ineğin yeteneğinden büyülenirler.

Kral, “bu kadar az kişinin böyle bir ineğe sahip olması ne yazık, halbuki bu inek bende olsa tüm krallığımda hiç aç insan kalmaz ya da hiç yokluk olmazdı.” diye düşünerek Vazişta’dan ineği, karşılığında binlerce inek vermek üzere ister. Ancak Vazişta şöyle söyler: “Bu inek Gerçeklik Planından gönderilen özel bir inektir. Sadece Mutlak’ın farkında olanlara bu inek verilir. Bana tüm servetini ve krallığını teklif etsen bile bu inekle değişmem.”

Kral öfkelenir ve Vazişta’yı emirlerine itaat etmemekle suçlar ve ineği zorla almakla tehdit eder. Vazişta sakin bir şekilde krala tekrar “hayır” der. Kral artık iyice sinirlenmiştir, elindeki tüm güçle – askerler dahil olmak üzere- Vazişta’ya saldırır ancak tam bu anda arzuları yerine getiren inek binlerce asker yaratır ve kralın askerlerini bir çırpıda yenerler. Kral Vazişta ile savaşmaya yeltenir ama Vazişta’nın okuduğu mantraların gücü kralın gücünden çok daha fazladır.

Böylece kral küçük düştüğünü hisseder ve kıskançlık duyar. “Ben ki bu kadar gücüm, askerim, silahım, emrimde adamım var, ne büyük bir yanılgı içindeymişim. Bu, üzerinde sadece bir bez parçası olan adam bile benim gücümden çok daha fazlasına sahip!” diyerek bir ağacın altında ağlamaya başlar. Bir süre sonra, “Krallığı yanlış yerde aramışım. Bu yogi gibi yapacağım ve kendime göklerde krallık kuracağım. Bir Brahmarşi’nin sahip olduğu (Brahman bilgisine tam olarak sahip gören kişinin sahip olduğu) tüm güçlere sahip olmalıyım.” diyerek, krallığını terk eder ve inzivaya çekilir.

İnziva yerinde önce perişan olur. Çünkü artık ne kendisine servis yapacak bir hizmetçisi ne de yumuşak yatağı vardır. Ayrıca, o güne dek pek ilgilenmediği için, yoga ve uygulamaları hakkında da fazla bir bilgisi yoktur. Yine de gururundan dolayı nereden başlaması gerektiğini sormak için Vazişta’ya gidip akıl danışmaz. Kendi yolunu kendi bulur ve inziva sırasında iradesine tam hakim olur, öyle ki tüm dünyalar titrer ve semavi varlıklardan Indra, kralın oluşturduğu yogik ateşin kendilerini kavuracağından endişelenerek kralın önüne bir engel çıkartmaya karar verir.

Gökten çok güzel bir kadın iner ve kralın önünde dans etmeye başlar. Meditasyon durumunda olan kralın yapılan dans karşısında dikkati dağılır ve kral hedefini unutarak kadınla evlenir. Çocukları olur ve mutlu mesut bir şekilde bir süre yaşarlar. Ancak aradan biraz vakit geçince, kral hatırlamaya başlar: “Ben neyi hedeflemiştim, halbuki ne elde ettim! Ne büyük aptallık. Tam hedefime ulaşacakken bu kadına kandım ve hedefimden vaz geçtim ve tüm gücümü kaybettim.” Bunu hatırlayınca, kral kadını terk eder ve tekrar inzivaya çekilir.

Kral tekrar güç kazanır ve yine dünyalar titremeye başlar. Kralın gücünden bir kez daha endişelenen Indra bu defa başka bir kadını kralın önüne çıkarır. Kadın yine dans etmeye başlar. Ama kral artık bu tuzağın farkına varmış, sonunun nereye varacağını tecrube etmiştir. Bu nedenle ne dansın ne kadının meditasyonunu bozmasına izin vermez. Ancak kadın dansı sürdürür, öyle ki kadının yapmaya çalıştığı şeyi bildiği için, kral en sonunda sinirlenerek kadına bir lanet savurur. Kadın bir taşa dönüşür ancak lanetle birlikte kral tekrar gücünü kaybeder.

Kral, yine düştüğü durumun farkına varmış, ruhsal yolun bıçak sırtı kadar keskin olduğunu anlamıştır ancak yine de gücü bir anlık öfke ile elinden gitmiştir. Yine de yılmaz(!) ve tekrar meditasyona oturur. Artık çok daha kararlıdır. Tekrar güçlenmeye başlar.

Bu arada, Visvamitra’nın yerine geçen bir başka kral Trisanku, bedenli olarak öte aleme gitme hayali içerisindedir. Bunu yapabilmesi için Vazişta’ya gider. Ancak Vazişta bunun doğru olmayacağını söyleyerek kralı reddeder. Kral, tüm krallığı boyunca bu arzusunu yerine getirecek bir yogi arayışına girişir. Ve günün birinde kralın bu arzusu ve özellikle de Vazişta’nın bunu yapmayı reddettiğinin bilgisi bizim kralın kulağına gelir. “İşte diye düşünür Visvamitra, kendimi ve yogik güçlerimi göstermek için bulunmaz bir fırsat!” Hemen krala başvurur ve bunu yapabileceğini söyler. Özel bir tören hazırlanır, gerekli hazırlıklar yapılır ve Visvamitra, kralı göndemeyi başarır!!! Ancak, bedenli olarak kralın öte aleme girdiğini gören Indra kralı aşağı yuvarlarlar. Düşen kral, Visvamitra’dan yardım ister, Visvamitra da onu bir yıldıza çevirir. Ancak bunu yaparken yine tüm gücünü kaybetmiştir.

Yine de tekrar denemeye karar verir. Yıllar geçer ve Visvamitra tekrar eski gücüne kavuşur. O kadar ki, Brahma önünde belirir ve “sen şimdi büyük bir ermiş oldun. Eğer gidip Vazişta’dan kutsama istersen, hemen Brahmarşi olacaksın.” der ve gider! Visvamitra artık çok üzgündür. Tüm bu çalışmanın başlama sebebi olan Vazişta’dan gidip de kutsama istemek ağırına gider ve Vazişta yaşadığı sürece bu güçlere sahip olamayacağına inanarak, gidip onu öldürmeye karar verir. Vazişta’nın bulunduğu dağa gider ve eline büyük bir taş alıp beklemeye başlar.

Bir süre sonra Vazişta karısı ile yolda görülür. Vazişta karısına şöyle demektedir:

“Şu Visvamitra büyük adam. Brahmarşi olmasına da çok az kaldı ama…”

Karısı sorar: “Eğer sana gelirse, hak ettiği halde onu Brahmarşi olması için kutsamayacak mısın?”

Vazişta cevap verir: “Elbette kutsayacağım, ama eğer bana gelirse.”

Tüm bunları dinlemekte olan Visvamitra, Vazişta’nın büyüklüğünü görünce utanır ve taşı bir kenara atarak Vazişta’nın önünde diz çöker.

Vazişta şöyle der: “Artık bir Brahmarşi oldun. Tüm dünyaya insan ruhunun yenilmez olduğunu gösterdin. Sürekli meditasyon ve çalışma ile arzunun, öfkenin, aç gözlülüğün, bağımlılığın ve kibirin üstesinden geldin. Önündeki son engel olan kıskançlığı da aştın. Selamlar olsun sana.”

Böylece Vazişta Visvamitra’nın alın bölgesine (Ajna Çakraya) dokunur ve üçüncü gözünü açar. Böylece Visvamitra evrenin yedi ritmini (gayatri mantra) görerek kozmik şuuru deneyimler.”

Şimdi gelin hikayeyi biraz inceleyelim.

Visvamitra aslında hepimiz gibi madde hayatında öyle veya böyle başarılara imza atmış ve bunlarla övünen kişidir, bu başarılar onda belli bir gurur, güç ve kontrol etme arzusu yaratmaktadır. Dağda, aslında Vazişta’dan ineği isterken haklı gibi görünmektedir, çünkü ineği iyi bir amaç için kullanacaktır ancak burada inek aslında yogik güçleri sembolize etmektedir ve iyi bir amaç için kullanılacak olsa bile yogik güçlerin kişiye verilmesi için kişinin onu hak etmesi yani belli bir olgunluğa kavuşması gerekmektedir.

Vazişta’nın ineği vermemesinin sebebi, kıskançlık ya da güç ve kontrol budalalığı içinde olması değil, Visvamitra’nın bu ineği almak için henüz hazır olmamasıdır. Bu durum tüm guru’larda kendini gösterir; öğrenci guru’dan bir şey istediğinde guru eğer bunu yapmıyorsa, öğrenci onun bencil sebeplerle bunu yapmadığına inanır. Halbuki sebep daha çok gurunun öğrenciye duyduğu şefkatten dolayı isteğini yerine getirmemesidir. Çünkü ruhsal yolda kısa yollarla bir yere gelmek – köşeyi kısa yoldan dönmek gibi bir durum söz konusu değildir. Kısa bir yolu tercih etseniz bile, evren belli bir yere geldikten sonra kişiyi eksik kalan derslerini alması için tekrar durdurur, geri gönderir, o dersleri aldırır ve yoluna öyle devam etmesine izin verir. Bu nedenle kişi ruhsal yolda adım adım ilerlemesi gerektiğini unutmamalıdır.

Vazişta’nın ineği hiç bir şeyle değişmemesi: Bu bir yoginin gücüdür. Elde ettiği yetenek veya güç her ne olursa olsun, gerçek bir yogi bunu bencil amaçları için kullanmaz, hele başka bir şeyle takas hiç etmez. Bu evrenin, yogiye yaptığı bir denemedir. Elde ettiğinin değerinin ne olduğunu bilip bilmediğini ölçmek ve herhangi bir maddeye çekim/arzu duyup duymadığını kontrol için evrenin sunduğu bir hediyedir. Bu nedenle Vazişta’nın karşısına Visvamitra’nın çıkmış olması da Vazişta tarafından bakıldığında bir kutsamadır, çünkü Vazişta da ondan bir kez daha çok önemli bir şey öğrenmektedir: Ulaştığı yogik güçlerini diğer herşeye tercih ettiğini… Böylece bir kez daha ortaya çıkar ki, hepimiz birbirimizin öğretmeniyiz ve hepimiz birbirimizin öğrencisiyiz.

Visvamitra ağlar ve düşünür: İçsel muhakeme başlar. Bu herkeste günün birinde olur. Kişi hayatını gözden geçirir ve yaptıkları ve yapmadıklarını, planladıkları ve gerçekleşenleri listeler ve bunun bir hesabını yapar. Visvamitra bir şeyleri eksik yaptığına inanacak kadar Vazişta’dan çok şey görmüştür; ineğin yarattığı yiyecekler, askerler, Vazişta’nın mantralarla onu yenmesi… Bir şeyleri eksik yaptığını, şimdiye kadar elde ettiklerinin aslında hiş bir şey olduğunu, bunun “ötesi” olduğunu idrak etmeye başlar.

Burada önemli nokta, Visvamitra yoga yapmaya karar verir, ama bunun için sebebi çok da “ilahi” ya da “yüce” değildir. Yoga yapmak ister, çünkü aklı fikri Vazişta’nın elde ettiği güçleri elde etmek (yani Vazişta’ya duyduğu kıskançlık duygusu), kırılan onurunu kurtarmak ve böylece egosunu tatmin etmektir –yani son derece dünyevi hesap kitapların içindedir. Ama hangi nedenle olursa olsun, kararını vermiştir ve Sri Krişna’nın Bhagavat Gita’da dediği gibi, şaşmaz değişmez bir şekilde ve morali bozulmayan bir akılla uygulama yapanlar, başarıya ulaşmaktadır, Visvamitra da sonunda başarıya ulaşmıştır.

Visvamitra birinci inzivaya çekilir: İlk ve en önemli sınav bilmediği bir konuda yanlız başına kalmış olmasıdır. Terk etmiş olduğu geçmişte elde ettiği herşey ve elde etmesi kesin bile olmayan gelecektekki yetenekler.. İşte bu bir öğrencinin yolun başında verdiği en büyük sınavlardan biridir; “ver ki alabilesin”, “kabı boşalt ki, dolsun” der metinler. Ama vermek cesaret ister, sıcacık yatağı bırakmak gösterilecek ilk cesaret örneğidir – belki bizler Visvamitra gibi krallığı terk etmeyiz ama yine de yapabileceğimiz küçük terkler hepimizin hayatında vardır, televizyon seyretmektense meditasyon yapmak, kitap seçiminde ruhsal kitaplara öncelik vermek gibi. Kişi bunu yaparken, aslında bir macreya atıldığını bilir, çünkü elindeki güvenlikli olan, elle tutulur-gözle görülür, fonksiyonlarından yararlandığı şeyleri bırakır ve yerine ispatı bile zor olan, gözle görülmeyen, afaki bir şeyi –üstelik de eğer yeteri kadar çabalarsa elde edeceği- bir şeyle değiştirir. Bundan daha büyük bir sınav yeryüzünde yoktur.

Visvamitra birinci inzivada cehalet içinde: İlk inzivada hiç bir bilgisi yoktur, ne nasıl pranayama (nefese hakimiyet) bilmektedir, ne de meditasyon konusunda deneyimi vardır. Yine de gidip bir guru’ya danışmaz! İşte yine çoğumuzun yaptığı şey. Günümüzde de aslında bu durum pek değişmemiştir, çünkü kişinin made dünyasında entellektüel seviyesi arttıkça, her şeyi bilmesi gerektiği gibi bir kanıya varmıştır. Bu da kişilerin özellikle ruhsal yolda yardım istemekten uzaklaştırmaktadır. “Ben filanca şirketin genel müdürüyüm. Emrimde bu kadar kişi çalışıyor, herhalde nasıl meditasyon yapılacağını kendi kendime çıkarabilirim.” tarzı düşünce günümüzde oldukça sık rastlanan bir düşünce formudur. Visvamitra da kendi denemeye karar vermiştir. Ancak bu kararından dolayı önüne çıkan engellerde “deneme-yanılma” usulü ile gitmek zorunda kalmıştır.

Önüne çıkan ilk engel, bir kadındır. Kadın hep bahsettiğimiz gibi yoğun Şakti enerjisi (dişi enerji) taşımaktadır. Bu nedenle de bedene/tene duyulan arzu güçlü bir içgüdüdür. Maddeye olan bağımlılıklardan bize en yakınıdır bedene duyulan arzu, öyle ki bu illa karşı cinse olan arzu da olması gerekmez, kişinin kendi bedenine olan –bu bedenin ölmesine karşı duyduğu- bağımlılığı da burada önemlidir. Burada kişi tüm maddeyi terk ettikten sonra, bir kalemi de arzulayabilir – zihin çok ilginç çalışır, bu nedenle kişinin zihni sürekli izlemesi önemlidir.

Visvamitra’nın karşısına çıkansa karşı cinstir, kral her türlü maddeyi (tüm servetini, krallığını, eşini, çücuklarını, ailesini) terk ettiği halde, bedene karşı bir çekim duyar ve yogadan düşer (meditasyonu kesintiye uğrar). Ancak bu Visvamitra’nın tekrar fark ederek –yani dersini alıp, idrak ederek- yogadan düştüğünü anlaması ve bağımlısı haline geldiği şeyi terk eder. Ancak maddeye olan arzunun bitmemiş olması, evrenin ona verdiği güçleri geri almasına sebep olmuştur. Visvamitra artık yeniden, baştan başlamak zorundadır.

Indra’nın Visvamitra’nın meditasyonunu bozması: Burada kadını gönderen, Indra da önemlidir, çünkü kişinin bağımlı olduğu negatif karmayı temsil etmektedir. Sri Krişna’nın B.gita’da “Kişi her ne yaparsa yapsın, doğasına uygun hareket eder. Dizginleme buna ne yapabilir ki” sözünden kast ettiği budur. Aslında Indra olarak bahsedilen varlık Visvamitra’ya “kötü” bir şey yapar gibi görünmektedir ama tersine onun eksikliklerini ve defolarını kendisine göstermektedir, böylece kişi doğasına uygun hareket etmekte, eksikliklerini görmekte, yıllar süren dizginlemenin bile işe yaramadığını – tek bir kadını görmekle tekrar maddeye dönüş yapabildğini- fark etmekte, böylece güçlenmektedir. Kişi koşmayı öğrenmeden önce önce emekler, sonra yürür. Emeklerken de önce yere kapaklanır, yürümeyi öğrenirken bol bol düşer, incinir, başlangıçta sadece tüm dikkatini yürüyüşe vererek yürüyebilir ama en sonunda konsantre bile olmasına gerek kalmaksızın istediği gibi hayatı boyunca yürür, koşar. İşte kişi burada doğasının üstesinden gelmitir, doğa ona dengeyi kaybetme, düşme, takılma gibi engeller çıkartmış, kişi bunları gördükçe yürümede ustalaşmıştır. Bu nedenle, aslında Indra’nın gönderdiği bu kadın bir kutsamadır. Visvamitra’nın kendi zayıf yanlarını ortaya çıkartmasına yardımcı olan ve daha da güçlü yoluna devam etmesini sağlayan güçlü bir kutsama. Bu nedenle “başımıza gelen her tür kötü olay, aslında kılık değiştirmiş bir kutsamadır” denmektedir. Bu şekilde düşünecek olursak, hayatımızda olumsuz, negatif, kötü karma diye bir şey yoktur. Herşey tek bir amaca hizmet eder, bizi İçsel Farkındalığa daha da yaklaştırmaya, kulağımıza onun mükemmellliğini fısıldamaya, gözlerimize onun güzelliğinin kıyas kabul etmediğini göstermeye…

Visvamitra ikinci inzivaya çekilir: Visvamitra tekrar dener. Bu nokta önemli. Eğer çocuklar da ilk yürüyüş denemelerinde düştükten sonra yürümekten vaz geçselerdi, asla yürüyemezlerdi. Önemli olan yaşanan olaylardan gerekli dersleri çıkarmak ve tekrar ayağa kalkarak yürümeye devam etmektir. İşte Visvamitra’nın da tam olarak yaptığı budur. Kadını terk etmiş ve başka bir yere giderek, tekrar meditasyon yapmaya başlamıştır. Burada da Visvamitra’nın zayıf noktasını bilen evren adına Indra tekrar kendisine bir kadın gönderir. Böylece yapılan testin sağlaması yapılır: Visvamitra krallığını terk ederek bir kez maddeyi reddetmiştir, daha sonra bir kadın gönderilmiş ve maddeye olan arzusu test edilmiştir, Visvamitra bu testten belki 100 alarak geçmemiştir ama yine de geçmiştir, şimdi sırada sağlama vardır, tekrar karşısına aynı durum çıkar ve evren ona sorar: “gerçekten kendine hakim misin?” Visvamitra madde testini geçmiştir, kadına dönüp bakmaz bile, ama başka bir testten kalır, bu test öfkedir. Visvamitra’nın yogaya başlama sebeplerinden biri zaten Vazişta’ya duyduğu öfkedir, işte Visvamitra yine bu testi geçememiş ve öfkesine yenik düşerek kadını taşa çevirmiştir. Böylece evren, testi geçemediğini görerek, tüm verdiği güçleri ondan tekrar geri alır.

Visvamitra üçüncü kez inzivaya çekilir: Yine de Visvamitra yılmamaktadır. Bu nokta önemlidir. Çünkü tersine Visvamitra bu işin olanaksızlığı üzerine konsantre olarak, kendi kendisinin moralini bozabilir ve kendine acıma duygusuyla dolarak, yogadan vaz geçebilirdi. Bunu yapmamıştır ve ısrarla, azimle bir kez daha meditasyon çalışmalarına başlamıştır. Ancak bu kez karşısına çıkan engel, şöhret ve kendini çevresindekilere ispat etme arzusu olarak kendini gösteren egodur. Madde dünyasına baktığımızda, bir çok konuda kişi egoyu besleyebilir; çok para kazanarak, çok entellektüel olarak, çok güzel/yakışıklı olarak, vs vs. Ama ruhsal yolda da kişi ego yapabilir: “En iyi ben bilirim”, “tüm metinler hakkında tartışılmaz bir uzmanlığım var.” , “yüksek bir meditasyon bilgim var, kimse benim hissettiklerimi, yaptıklarımı yapamaz.” “bana şu veya bu isim verildi, ben herkesten farklıyım” Vs vs.

Visvamitra da burada şimdiye kadar edindiği bilgileri ve eriştiği güçleri şov amaçlı kullanmaya karar vermiştir. Özellikle de Vazişta’nın bunu yapmayı reddetmesi, gururunu okşamış ve kendi yapabilirliğini göstermek için bunu bir fırsat olarak kabul etmiştir. Ancak elde edilen yeteneklerini kişisel amaçlar için kullanması bu yeteneklerin bir kez daha kendisinden alınmasına sebep olmuştur.

Dördüncü inziva: Yine de Visvamitra vazgeçmez! Tekrar meditasyona oturur ve bu defa karşısına evrenin yaratıcı yönü olarak düşünebileceğimiz Brahma çıkar. Brahma kendisini kutlar, artık çok büyük bir ermiş olmuştur ama Brahmarşi olmak istiyorsa, Vazişta’nın kutsamasına ihtiyacı vardır. Burada Brahma istese Visvamitra’ya Vazişta yerine bu kutsamayı verebilecekken, özellikle Vazişta’ya yönlendirmesi çok anlamlıdır, çünkü Visvamitra’ın Vazişta ile henüz bitmemiş bir hesabı olduğunu bilmektedir, ve Visvamitra bunu çözmediği sürece bu ilişkiye bağlı kalacaktır. Sırf bu yönlendirme bile eksik yanların anlaşılması adına bir kutsamadır!

Nihayetinde Visvamitra Vazişta’ya gider, ve son büyük test ile karşılaşır; kıskançlık. ve ne ilginçtir ki ermiş olmuş bir kişi olarak hala Vazişta’yı öldürmeyi düşünebilmektedir! Bu nokta önemlidir, çünkü bize tek bir şeyi sürekli olarak hatırlatmaktadır: “O da herkes gibi bir insan!!!” Ne kadar ermiş olursa olsun, isminin önüne veya arkasına hangi takıları koyarsa koysun, o da bizler gibi bir insan. Aramızdaki tek fark onun kendine hakim olmayla ilgili bizlere göre daha fazla çalışıyor olması. Bizler de aynı çalışmaları yaparak aynı sonuca ulaşabiliriz. Bir diğer yandan, ulaştığımız sonuç her ne olursa olsun, bilmeliyiz ki, “hala insanız” ve her an diğer insanlar gibi davranmamız da olası. Bu nedenle alçakgönüllü olmak ve yapılan çalışmalarla böbürlenmemek, gurur yapmamak ruhsal yolda önemli.

Bu hikayede Vazişta’nın alçakgönüllülüğü Visvamitra’nın aklını başına getirir, böylece guru’nun fazileti öğrenciye aynadaki akis gibi yansır. Visvamitra hatalı olduğunu kabul eder, ve guru da –uzatmadan ya da ben demiştim demeden, yani kendi de alçakgönüllü kalarak ve gurur yapmayarak- affı doğal olarak kabul eder ve onu inisiye eder. İşte burada da gerçek bir gurunun tavrını görüyoruz.

Tüm bunların ışığında Vazişta’yı ineği vermemesi doğru bir karardır, öncelikle eğer ineği vermiş olsaydı, büyük ihtimalle Visvamitra onu kendi kişisel istekleri için kullanacaktı, çünkü zorlukla elde ettiği yogik güçleri bile bu amaç için kullanmaktan çekinmemişken, eline bedavadan verilmiş bir gücü bundan sakınması beklenemez. İkinci olarak da eğer ineği vermiş olsaydı, Visvamitra bu yogik çalışmaları yapmamış olacaktı ve sadece yine kendisine bedava verilmiş olan bu ineğe sahip olacaktı. Halbuki şimdi kendi de bir inek alacak yani kendi kanatlarıyla uçacak duruma gelmiştir.

 

 

Sri Ramakrishna

Gerçek adı Gadadhar olan Sri Ramakrishna henüz çocukken birçok içsel deneyim yaşar. Babası genç yaşta ölür ve Gadadhar annesine destek olur. Annesi kocasının ölümünden sonra kendini dine verir ve Gadadhar da annesini taklit ederek aynı ritüelleri uygulamaya başlar. Bu onu okuldan uzaklaştırır. Abisi Ramkumar Kalküta’ya yerleşir ve 17 yaşındaki Gadadhar’ın okumayacağına inanınca, belki Vedaları etrafa öğreterek bir kaç kuruş kazanabileceği umuduyla yanına çağırır. Ancak Gadadhar’ın hedefi kendisine ruhsal yolda ilerleyebileceği bir öğretmen bulmaktır. Kalküta gibi büyük bir şehirde aradığı öğretmeni ve ruhsallığı bulamayınca, şuna karar verir “Eğitimli olsam da olmasam da ve bir gurum olsa da olmasa da, kendi başıma ruhsal yolda yürüyeceğim!” Böylece dünyadan el etek çekerek Ganjın kıyısındaki banklardan birine oturur ve yaşamı boyunca sürdüreceği sadhana’ya (günlük olarak yapılan ruhsal çalışmalar) başlar.

Bu arada, bölgede yaşayan Rani Rasmani isimli zengin bir hanım bir Kali* tapınağı inşaa etmektedir. Spekülasyon olmaması için, kendi sözlerimle anlatmaktansa, Kali Ana olarak da bilinen Kali’nin kim olduğunu bize yine Sri Ramakrishna’nın anlatmasını tercih ediyorum:

“İlksel Güç her zaman oyundadır. O, oyununda yaratır, korur ve yok edermiş gibi yapar. Bu güce Kali denir. Kali doğrusu Brahman’dır (Brahman, Mutlak’a verilen isimdir), Brahman doğrusu Kali’dir: O aynı ve tek gerçekliktir. Biz O’nu hareketsiz olarak düşündüğümüzde, yani yaratma, koruma ve yok etme fiilleri ile meşgul olmadığında, O’na Brahman deriz. Ama bu faaliyetlerle meşgul olduğunda, o zaman O’na Kali ya da Şakti (dişi enerji, dişi güç) deriz. Gerçek birdir ve aynıdır; fark sadece isim ve biçimdedir.”*

Şunu belirtmekte fayda var, Sri Ramakrishna bir Tanrı inancı olan bir bhakti yogi’dir ve bir bhakti yogi olarak da isteği Tanrı’sı olarak kabul ettiği Kali’ nin vizyonu görmektir. Ancak zaman geçtikçe bu isteğinin ötesinin de olduğunu fark edecektir….

Hayat hikayesine geri dönecek olursak, Kali tapınağına ritüelleri düzenleyecek bir görevli arayan bu hanıma Gadadhar’ı tavsiye ederler. Bu tip bir sorumluluk yüklenmek istemeyen Gadadhar, bu göreve kardeşini getirir ve kendisi sadece yardımcı olmak üzere tapınakta kalmayı kabul eder. Ancak kardeşi kısa süre sonra ölür. Bir süre sonra yeğeni Hriday tapınağa gelir ve Gadadhar ile birlikte tapınakta kalmaya başlarlar. Ancak Gadadhar’ın sadhana’sında ortodoks hinduların hoşuna gitmeyen bir çok durum vardır, çünkü Gadadhar okumuş bir kişi değildir, ritüelleri bilmemektedir, Kali’ye yaptığı adanmayı da farklı yapmaktadır. Bir süre sonra şikayetler,tapınağın kurucusu hanımın kulağına gider ancak o Gadadhar’a inanmaktadır ve bu şikayetleri duymazdan gelir. Örneğin, Gadadhar gecelerini sadhana yapmadan, boş geçirmemek için kendisine rahatsız edilmeyeceği bir yer aramaktadır. En nihayet, bu yerin ölü yakma yeri olduğuna karar verir, çünkü insanlar korktukları için geceleri bu bölgeye gelmemektedir! Sabahlara kadar meditasyon çalışmalarına devam eden Gadadhar bir süre sonra neden Kali vizyonu görmediğini fark eder, herşeyini Kali’ye sunduğu yani kurban ettiği halde geriye tek bir şey kalmıştır, o da yaşamı… Yaşamını da vermeyi kabul eder ve tam kendini öldüreceği anda Kali vizyonunu görür! Ancak bu gördüğü vizyon acaba ne tip bir vizyondur, yine Sri Ramakrishna’nın sözleriyle bakalım:

“Tanrı herkesten daha yakındır. Seninle benim aramda bir mesafe vardır. Gözlerim yoluya seni görürüm, kulaklarımla seni duyarım, vs ama Tanrı-Kali Ana her zaman zihnimde benimle birliktedir, sadece bakmam gerekir, dışsal gözler ya da duyular anayı görmek için gerekmez, ana o kadar yakındır.”**

Peki Tüm Gerçek Sadece Kali Mi?

Ancak Gadadhar okumamış olmasına karşın, bilimsel ve berrak bir zihne sahiptir, en önemlisi görmüş olduğu vizyon egosunu şişirmemiş ve öğrenci merakını ve keşfetmenin amatör ruhunu korumuştur… Bu mükemmel zemini bulan zihni şöyle düşünmeye başlar, “Ben ki Kali Ana vizyonu gördüm ve istediğim her an da görmekteyim. O halde, tüm gerçeklik Kali mi? Yani ülkemdeki Krişna vizyonu ya da Rama, Şiva vs vizyonu görmeye çalışanlar yanlış mı yapıyorlar? Tüm dünyaya, Kali’ye mi tapınmaları gerektiğini mi açıklamalıyım???”

Böylece, Tanrı’sı olarak Kali’yi bilen bu kişi, büyük bir alçakgönüllülükle bir kez de vizyon olarak Rama’yı görmeyi denemeye karar verir! Rama, bildiğiniz gibi Ramayana büyük destanının baş karakteridir ve ideal sadık eş olarak resmedilen Sita’nın kocasıdır. Ramayana’da, Rama krallığından sürülmekte, eşi Sita ile ormanda yaşamakta ancak Sita Sri Lanka’ya kaçırılmakta ve maymunlar kralı Hanuman, Rama’ya Sita’sını bulmada yardımcı olmaktadır. İşte bu destandan etkilenen Gadadhar, Hanuman olmaya ve tıpkı Hanuman gibi Rama’yı efendisi (kendisini de onun hizmetlisi) olarak kabul etmeye karar verir. Böylece tapınağı terk eder ve tapınağın bahçesinde bulunan bir ağaca çıkarak orada yaşamaya başlar. Artık tamamen bir maymun olan Hanuman’ı taklit etmektedir. Bir süre geçtikten sonra gerçekten de Rama vizyonu görür. Bu arada, çevre halkının kendisi hakkında ne düşündüğünü sanırım tahmin edebiliyorsunuzdur. Ancak, tüm bunlar Gadadhar’ı durdurmaz ve bir kez daha bu kez Krişna vizyonu görmeyi ister ve Krişna’nın en sevdiği olan gopi’lerin (çoban kızlarının) başı olan Radha’yı taklit etmeye karar verir. Böylece ağaçtan iner, ama artık kadın giysileri ile etrafta dolaşmaktadır!!! Hatta bu konuda o kadar inandırıcı hale gelir ki, çevredeki kadınlar onun gerçekten Radha olduğunu düşünürler ve ona sanki Radha’ymış gibi davranmaya başlarlar, ve bir süre sonra beklenen gerçekleşir ve Gadadha istediği Krişna vizyonunu görür ve şu sonuca varır: “ Neye konsantre olursanız, o vizyonu görürsünüz.”

Ancak artık herkes onun deli olduğu fikrinde birleşmiştir, kimse onu anlamamakta ve tapınakta kalmaması için söylentiler çıkarmaktadırlar. Tam bu sırada çevreden geçmekte olan saygın bir tantrik olan Bhairavi Brahmani, Gadadhar’ı yanına çağırır. Hikayesinden etkilenince de, onu öğrencisi olarak kabul eder, böylece Gadadhar Tantra Şastra’yı öğrenmeye başlar. Tantra Şastra bilindiği gibi, 64 vidya (bilgi)’den oluşur ve bunların belli bir hız ve sırada döngüsel olarak söylenmeleri üzerine kuruludur. (Bugün de hala, Kalküta yakınlarındaki bir okulda bu bilgi verilmektedir.) Burada dikkatinizi çekerim, Ramakrişna bir Tanrı inancına sahip olduğu halde, kendi Tanrı(lar)ını bir kenara bırakarak, doğanın üç değeri olan gunalar üzerine temellerini kuran bir sistem içerisine girmiştir ve çok kısa bir sürede kendi hocasını da şaşırtarak
başarı kazanmış ve tantrada başarılı olmuştur. Böylece, tekrardan isminin üzerindeki leke kalkmış ve çevre halkı onun büyük bir kişi olduğu yönünde birleşmiştir. Böylece Sri Ramakrishna ikinci sonuca ulaşmıştır: “Kişi farklı yollardan da samadhi’ye erişebilir. Tek yol Bhakti değildir.”

Vedanta’ya giriş

Ancak asıl büyük gelişme Totapuri isminde büyük bir Vedantist’in çevreden geçmesiyle yaşanır. Çünkü bu vedantist Gadadhar ve gördüğünü iddia ettiği vizyonların yanlışlığı üzerine konuşmaya başlar. Sözleri, hepinizin tahmin edebileceği gibi ayrım gücü üzerinedir. Bildiğiniz gibi, ayrım gücü gerçek olanı olmayandan ayırma yeteneğidir, ve yoga felsefesine göre gerçek olan değişmez olandır, gerçek olmayan ise değişken olandır. Örneğin bu felsefeye göre, fizik beden sürekli olarak değiştiği için (büyüme, yetişkinlik, yaşlılık ve ölümle gelen çürüme) gerçek olamaz, bu nedenle gerçek olan kişinin kendi özvarlığı olarak tabir edebileceğimiz Özben’dir, kişinin Ruh varlığıdır, yoga da nihai olarak bu bireysel Ruh varlığı ile Mutlak olanı birleştirme – daha doğrusu zaten aynı ve bir olduğunu idrak etme- üzerine kurulmuş bir felsefi yoldur. Bu yola göre, Brahman yani Mutlak nihai olarak bakıldığında herhangi
bir şekle veya şarta bağlı değildir, çünkü onun ötesi yoktur, o herşeyi içine alandır, heryerde bulunandır, şekil veya sıfat ile Mutlak’ı değerlendirmek onu sınırlandırmak demektir… Totapuri isimli bu vedantistin sözleri Gadadhar üzerinde büyük bir etki yaratır çünkü bu kişinin sözleri metinlerle uymaktadır. Bunun üzerine, Gadadhar bu kişinin öğrencisi olmaya karar verir ve herşeyi bir kez daha bırakarak sadece bu kişinin söylediği sadhana’yı uygulamaya başlar ve herşeyi -Tanrı’sı Kali dahil- terk ederek, zihni üzerine konsantre olur ve zihnini sakinleştirir. Düşünceleri – düşünceler ne kadar ilahi olurlarsa olsunlar- reddeder ve huzuru arar. Böylece, günlerle kıyaslanacak kadar çok kısa süreler içinde bu kez tohumsuz samadhi olarak adlandırılan Nirvikalpa Samadhi durumuna geçer ve tek gerçek olan Birlik’in farkına varır, artık şekil, sıfat, isim vb hiç bir şey yoktur, sadece var olduğunu bilir ve bu farkındalıkta kalır…. Böylece üçüncü sonucuna ulaşır: “Hangi Tanrıyı tercih ederseniz edin, hangi yolda ilerlerseniz ilerleyin, geleceğiniz nokta, Nirvikalpa Samadhi yani tohumsuz samadhi’dir!”

Bunun dışında, Sri Ramakrishna belli süreler farklı büyük dinlerin cemaatlerinin yaşam tarzını benimsemiştir. Yaptığı uygulamalar sonunda da yine aynı tohumsuz Samadhi’ye ulaşmayı başarmış ve bu da kendisinin dördüncü sonuca varmasına neden olmuştur: “Yollar çeşitlidir ama hedef bir ve tektir. Hangi yoldan, hangi isim ve kimlikle yürüdüğünüz değil, samimi olup olmadığınız önem taşır.Tüm yollar sizi aynı sonuca ulaştırır…”

Hayatını buraya kadar incelediğimiz Sri Ramakrishna’nın ağzından farklı metafiziksel görüşler üzerine karşılaştırmalarını aktarmak istiyorum,, bu sanıyorum bu aralar farklı deyişler arasında bocalama dönemi içine giren grubumuza biraz olsun ışık tutacaktır:

“Jnani’lerin (bilgi yogasını uygulayanların) Brahman (Mutlak) dediklerini, yogiler Atman (Ruh) olarak, bhakta’lar (adanmışlar) Bhagavan (kişiselleşmiş Tanrı) olarak bilirler. Aynı brahmin’e tapınakta saygı ve sevgide bulunurken rahip, evde mutfakta yemek pişirirken aşçı denir. Bilgi yolunda sabitlenmiş olan jnani sürekli olarak Gerçeklik’i sorgulayarak, “O değil, be değil” (neti, neti), “Brahman o da değil, bu da değil”, “O ne bu evren ne de içindeki canlılar” diyerek ulaşmaya çabalar. Bu şekilde sorgulayarak, akıl tek noktada toplanır. Sonra kaybolur ve hevesli samadhiye ulaşır. Bu Brahman’ın bilgisidir. Tüm jnaniler şaşmaz ve değişmez olarak bilirler ki, bu dünya hayalidir ve sadece Brahman gerçektir. Tüm bu isim ve biçimler yanılgıdır, bir hayal gibidir. Brahman’ın ne olduğu tarif edilemez. Brahman’ın bir Kişi olduğu bile söylenemez. Bu, Vedanta felsefesini takip edenlerin, jnani’leri görüşüdür.”

“Ama Bhakta’lar (Bhakti Yoga – Sevgi yogası uygulayanlar) tüm şuur seviyelerini doğru kabul ederler. Uyanıklık durumunu da gerçek kabul ederler. Bu dünyanın bir yanılgı olduğunu, hayal olduğunu düşünmezler. Onlar, evrenin Tanrı’nın gücünün ve zaferinin bir tezahürü olduğunu söylerler. Herşeyi – gökyüzünü, yıldızları, ayı, güneşi, dağları, okyanusu, insanları, hayvanları O’nun yarattığını söylerler. Bu kişiler O’nun zaferini inşaa ederler. O bizlerin içindedir, kalbimizdedir. Yine de O dışarıdadır. En üst seviyeli adanmışlar O’nun herşey olduğunu söylerler – 24 kozmik ilke, evren ve tüm yaşayan varlıklar olduğunu söylerler. Tanrı’nın adanmışı olan kişi şeker yemek ister, şeker olmak istemez.”

“Bir Tanrı aşığı kişi ne hisseder biliyor musunuz? Tarzı, “Tanrım, sen ustasın bense kölen, Sen annemsin bense çocuğun, Sen Annem ve Babamsın, Sen Tam’sın ve bense parçanım.” demektir. Bu kişi, “Ben Brahman’ım” demez.”

“Bir yogi ise Yüce Ruh’un yani Paramatman’ın farkına varmanın arayışı içindedir. Bu kişinin ideali, somut haldeki ruh (kişinin Özben’i) ile Yüce Ruh’ un birliğini başarmaktır. Aklını bunun için duyu-nesnelerinden ayırır ve Paramatman üzerine konsantre olmaya çalışır. Bu nedenle, ruhsal disiplinin ilk adımlarında yalnız kalmak ister ve sabit bir duruşta bölünmemiş bir dikkatle meditasyon uygulamaları yapar.”

“Ama Gerçek bir ve tektir. Fark sadece isimdedir. Brahman olan doğrusu Atman’ dır ve yine O Bhagavan’dır. Bilgi yolunda olanlar için O Brahman’dır, yogi’ler için Paramatman’dır ve Tanrı’nın aşıkları için Bhagavan’dır.” ***

Yollar çeşitlidir, isteyen istediği yolda, yolda istediği şekilde ilerler ama nihayetinde aynı hedefe varır – yeter ki bu kişi samimi olsun, tek noktaya odaklı olsun, öğretisine inancı olsun ve birliği başarma hedefi olsun. Bu “ çokluk içinde birliktir.” Söylenebilecek de başka bir şey yoktur.

 

 

 

Leave a Comment