Beyin Odaklı Öğrenimin Temel İlkeleri ve Yabancı Dil Eğitimine Uygulanmaları

Beyin Odaklı Öğrenimin Temel İlkeleri ve Yabancı Dil Eğitimine Uygulanmaları

 

Son yıllarda beynin fonksiyonları üzerine gerçekleştirilen çalışmalar eğitim alanında kullanılan öğrenim aktivitelerinin etkinliği konusuna çok önemli bir dayanak oluşturmuştur. Bu bilgilerin ışığı altında, eğitimcilerin öğrencilerin öğrenim sürecinde uygun deneyimler kazanmalarına yardımcı olması ve bu deneyimleri eğitsel kazançlara dönüştürmeleri gerekmektedir. Beyin odaklı öğrenimin temel ilkeleri kapsamında, Caine ve Caine’in (1994: 113) Bağlantı Kurma (Making Connections) başlıklı kitabında ifade edildiği gibi, beyin odaklı öğrenim sürecinde 3 interaktif faktör önemli rol oynamaktadır: • Öğretmenler, öğrencilerin zengin, gerçekçi ve kompleks interaktif deneyimler kazanmalarını sağlamalıdır. Buna en iyi örnek, öğrencilere yabancı bir dil öğretmek için onların o dilin kültürünü özümsemelerine olanak sağlamaktır. • Öğrencilerin bireysel olarak problem çözme yeteneğine sahip olmaları gerekmektedir. Bu şekilde, öğrenci zekasının arzu edilen algılama düzeyine ulaşması sağlanabilir.

Bir öğrencinin bir problem hakkında görüş ortaya koyabilmesi için, bu probleme yaklaşımın farklı yolları ve genel olarak öğrenme hakkında yoğun analizler mevcut olmalıdır. Bu durum, “deneyimin aktif süreçten geçirilmesi” olarak isimlendirilir. Caine ve Caine (1994) tarafından insan beyni üzerine yapılan en son araştırmalara dayanarak geliştirilen beyin odaklı öğrenime ilişkin temel ilkeler, aynı zamanda etkin bir yabancı dil eğitimine yönelik önemli ipuçları sunmaktadır. Beyin odaklı öğrenim teorisine temel teşkil eden bu ilkelerin yabancı dil eğitimine uyarlanmaları, yabancı dil öğretmenleri için dil materyallerinin, ayrıca dil sınıfında kullanılacak strateji ve metodolojilerin seçiminde rehber olması beklenmektedir.

Caine ve Caine tarafından beyinle ilgili olarak öğrenim ilkesi geliştirilmiştir. Bunlardan yabancı dil eğitimi ile ilgili olduğu düşünülen 8 öğrenim ilkesi aşağıda ele alınmıştır: 1. Beyin çok yönlü bir işlemcidir, tat ve koku alma gibi bir çok aktiviteyi aynı anda yerine getirebilir. Beyin aynı anda pek çok farklı aktiviteyi harekete geçirebilme özelliğine sahiptir (Ornstein ve Sobel, 1987). Düşüncelerimiz, duygularımız ve hayal dünyamız hepsi aynı anda işlevlerini sürdürebilirler. Yabancı dil eğitiminde insan beyninin çok yönlü işlevsel özelliğini ve değişkenliğini karşılayacak tek bir yöntem veya strateji bulunmadığı için yabancı dil öğretmenleri, öğrencilerin aralarındaki farklılığı gidermek için onları farklı türden dil aktivitelerine yönlendirmeleri gerekmektedir. Bu amaç doğrultusunda, öğretmenler ders planlaması aşamasında öğrencilerin farklı öğrenme tarzlarını ve çoklu zeka teorisini kullanarak beynin çok yönlü işlemci özelliklerini yansıtan sınıflar oluşturabilirler (Christison, 1998). 2. Tehdit öğrenmeyi sınırlar.

Goleman’a (1995) göre, öğrenciler sınıfta korkar veya herhangi bir şeyle tehdit edildiği hissine kapılırsa beyin fonksiyonları yavaşlar. Ornstein ve Sobel de (1987) duyguların öğrenim için çok önemli olduğunu, ayrıca duygu ve kavrama yeteneğinin birbirinden ayrılamayacağını ileri sürmüşlerdir. Bunun yanı sıra, duygular hafıza için de çok önemlidir çünkü bilginin depolanması ve hatırlanmasına yardımcı olmaktadırlar (Rosenfield, 1998). O halde, etkin bir yabancı dil öğretmeni, öğrencileri için duygusal olarak pozitif bir sınıf ortamı sağlama çabası içinde olmalıdır. 3. Anlam, örneklendirme aracılığı ile elde edilir. Örneklendirme (patterning), bilginin anlamlı şekilde organize edilmesine ve sınıflandırılmasına işaret eder (Nummela ve Rosengren, 1986). Beyin model oluşturma yeteneğine sahip olduğu için, Christison’a (1999) göre, yabancı dil öğretmeninin görevi beynin çeşitli modelleri algılayabilmesi için anlamlı ve ilgili bağlantılar yaratmasına izin verecek olan materyalleri organize etmek ve sunmaktır.

 Örneğin, 12 öğrencilerin problem çözme gelişimlerinin sağlanması ile öğrencilerin öğrendikleri farklı konular arasında anlamlı ilişkiler kurması ve böylece edindikleri bilgileri birbirine karıştırmadan hafızalarına yerleştirmeleri sağlanabilir. Bu konuda, yabancı dil öğretmenleri sınıflarında sırasıyla aşağıdaki yöntemleri uygulayabilirler (Christison, 1999): • Yeni bir metne başlamadan önce, öğrencilerimizin konu hakkındaki mevcut bilgilerini öğrenebiliriz. • Tepegözler ve büyük posterler aracılığı ile global konuları sınıf ortamına taşıyabiliriz. • Öğrencilerimizin derste kullanılan ders materyallerini tartışmalarını teşvik ederek kendi modellerini oluşturmasına yardımcı olabiliriz. • Son olarak, çeşitli modeller yaratarak öğrencilerimizin örnekler oluşturmasına yardımcı olabiliriz. 4. En az iki farklı hafıza türüne sahibiz: alansal bir hafıza sistemi ve mekanik öğrenme için bir dizi yöntem. Yukarıdaki ilkede kısmen vurgulandığı gibi, beyin sayısız verilerden anlamlı bilgiler yaratma yeteneğine sahiptir.

Çünkü, beynin anlamlı modeller araması aralıksız devam eden doğal bir süreçtir. Beynin keşfettiği her model beynin algısal haritalarına eklenebilir. Böylece, sahip olduğumuz doğal alansal hafıza sistemimiz sayesinde yaşadığımız deneyimleri ve edindiğimiz bilgileri o anda hafızamıza yerleştirebiliriz. Fakat, ezberlenen çok sayıda bilgi ve deneyim ayrı olarak ve gerçeklerle bağdaştırılmadan öğrenildiği için etkin bir şekilde kullanılamaz. Bu şekilde ayrı olarak öğretilen beceriler veya bilgiler beyin tarafından farklı olarak organize edildiği için daha fazla tekrar edilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Bu yüzden, ezbere dayalı bir yabancı dil eğitimi öğrenme sürecini kolaylaştırmaktan çok öğrenimin gelişmesine bir engel teşkil edecektir.

 Diğer taraftan, anlam içeren bilgiler beynin içerisinde farklı olarak ele alınmakta ve anlamla ilişkilendirilmektedir (Christison, 1998). Beynin otomatik hale gelmiş bu işlevi sayesinde öğrenilen yeni bilgiler daha az uygulama ve tekrar ile öğrenilebilmektedir. Böylece, yabancı dil sınıflarında kullanılacak anlamlı aktiviteler, öğrencilerin daha fazla bilgiyi daha az zamanda ve daha az çaba ile öğrenmeleri için ideal bir öğrenim fırsatı yaratacaktır. 5. Her beyin eşsizdir. Her bir yabancı dil öğrencisi farklı dilsel ve kültürel geçmişten geldiği için eşsiz bir düşünce sistemine sahiptir, dolayısıyla bu öğrencilerin beyinlerinin her biri bilgileri farklı şekillerde algılamaktadır.

Bu nedenle, yabancı dil öğretmenleri öğrencilerin  farklı düşünce yapılarına cevap verebilmek için onlara farklı dil öğrenim seçenekleri sunmalı ve bilginin farklı yorumlarına açık olmalıdır. Yabancı dil öğretmenleri, öğrencilerin gruplar halinde kendi öğrenimlerini değerlendirmelerini teşvik ederek dil sınıflarındaki öğrenen bireyselliği ve farklılığına yönelik yaratıcı bir sınıf ortamı oluşturabilir. Örnek olarak, Christison’a (1999) göre, öğretmenler öğrencilere neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlatmak yerine onlara kendi öğrenimlerini şekillendirmelerine ve kendilerini değerlendirme konusunda uygulama yapmalarına fırsat vermelidirler.

 Buna ilave olarak, Christison (1999) öğretmenlerin öğrencilere evet/hayır cevaplarına karşılık gelen sorular yöneltmek yerine, onlara daha çok düşünce-uyarıcı (thought-provoking) sorular sormanın önemini belirtmektedir. Berliner (1984) tarafından öğretmenlerin kullandığı soru teknikleri üzerine yapılan bir araştırmada, öğretmenlerin sorduğu soruların kalitesi ne kadar iyi ise öğrencilerin beyinlerinin düşünmek için o kadar çok uyarıldığı sonucuna varılmıştır. 6. Duygular öğrenim için önemlidir.

Öğrencilerin yabancı dil öğrenimine yönelik duygu ve tutumları, bu alanda elde edecekleri başarıyı belirlemede önemli bir rol oynamaktadır. Duygular ve öğrenme arasındaki bu yakın ilişki göz ardı edilemeyeceği için, yabancı dil öğretmenleri dil eğitiminin hangi koşullar altında sürdürüldüğüne önem göstermeli ve öğrenciler için, duygusal anlamda karşılıklı dayanışma ve saygının hakim olduğu bir sınıf ortamı sağlamalıdır. 7. Öğrenme hem yoğunlaştırılmış, hem de yüzeysel algılamayı kapsar. Beyin araştırmaları ile ulaşılan diğer bir bilimsel kanıt, insan beyninin bir aktivite üzerindeki konsantrasyonunu yalnızca kısa bir süre sürdürebilmesidir. Buna göre, yabancı dil öğretmenleri, öğrencilere bilginin belli bir sürece yayılarak öğrenilmesi için zaman tanıyacak olan yabancı dil aktiviteleri yaratmaya çaba göstermelidirler (Christison, 1998).

Ayrıca, yabancı dil müfredat programları, öğrencilerin farklı algılama şekilleri ve süreleri dikkate alınarak, dil sınıflarında çeşitli türden dil aktiviteleri uygulamalarını içerecek şekilde tasarlanmalıdır. 8. Gerçek olguların ve becerilerin bellek içerisinde doğal olarak algılanması, en etkin olarak kavradığımız ve hatırladığımız andır. Yabancı dil eğitiminde yalnızca, örneğin dilbilgisi kuralı veya kelime öğrenme gibi, belli dil becerileri üzerinde yoğunlaşma uygun bir dil öğretim stratejisi değildir.

Öğrenilen yabancı dil bilgisinin kalıcı ve aktif kullanılabilmesi öğrencinin bu bilgileri çoklu ve kompleks etkileşimsel deneyimlerle pekiştirmesine bağlıdır. Buna göre, yabancı dildeki kelimeler ve dil bilgisi kuralları aynı bağlamda ele alınmalı ve çok yönlü sosyal etkileşimlerle pekiştirilerek şekillendirilmelidir. 14 Sonuç Beyin araştırmalarından elde edilen bulgular, yabancı dil eğitimi alanında yeni gelişmelere zemin sağlayacak önemli bir potansiyel yaratmıştır.

Bu potansiyel kapsamında, beynin fonksiyonlarına dair elde edilen bilimsel bulgular, en etkin dil öğrenim faaliyetlerinin belirlenmesi ve dil sınıflarında uygulanması konularında önemli bir dayanak noktası oluşturmaktadır. Dil öğreticilerinin beyin odaklı çalışmaların ışığı altında dil öğrencilerine uygun deneyimler kazandırmaları ve öğrencilerin bu deneyimleri dil becerilerini geliştirmede kullanmasına yardım etmeleri dil eğitimi alanına çok önemli katkılar sağlayacaktır.

 

Leave a Comment